Berlin Günlükleri

 Gecen pazar arabamla Berlin'e yola ciktim. Esyam fazlaydı, o yüzden arabayla. Kaldigim yer, is yerime yürüyerek yarim saat. Ben de hava güzel oldugu sürece yürümeye karar verdim. Pazartesi sabah kalktım, kirimizi elbisemi giymek icin koyu yesil tangalı giydim, kirimizi elbisemi tam omuzlarıma dolgu çekiyordum ki "saçmalama Zeynep, Almanlar böyle elbiseleri düğüne giyiyor, çıkar çıkar" dedim ve acik mavi elbisemi giydim, ki aslinda onu bile Almanya'da düğüne giyebilirsiniz. Yola ciktim, yürümeye başladım ki, birden tangamın kabak gibi görülebiliyor oldugu fikriyle dehşete düştüm. Önce telefonumla götümün resmini çekmeyecektin calistim. Eminim dışardan manyak gibi duruyordum ki foto ile muvaffak olamayınca yoldan gecen bir kadını durdurup "bacım pardon donum görünüyor mu" diye tabi Almanca sordum ve Berlin'e yildirim gibi düşüşüm başladı. Yolda önce evsiz birinin cadirimsi sesini gördüm. Plajda kullandigimiz türden bir şey. Ertesi sabah burada oturarak uyuyan bir kadın gördüm. Yaslicana. Icim siz etti, ağzımdan istemsiz bir "hiii" nidası cikti. Ertesi sabah kadın yüzüne günese dönmüş, gülümsüyordu. Bir gün is dönüsü sigara iciyordu. Zamanla asistim tabi, kesif kokusu burnuma gelmesin diye nefes anlamaya nerde baslamam gerektiğini anlamaya calistim, ama henüz bulamadım. Biraz ilerleyince karsidan Ortodoks Yahudisi kilikli gençten cılız bir cocuk geldi. Baktım belikleri yok herhalde Berlin giyim tarzı dedim. Ertesi gün ve sonraki günler onu ve cok daha fazlasını gördüm. Belli ki yakınlarda epey bir kısmı yaşıyor. Bu hafta kosher market sorucam, onlar varsa o da vardır gidip bakayım kesin lezzetli bir seyler vardır. 

Bir gun dönüş yolunda, ki cok sıcak oluyor hava, hızlı hızlı yürürken, tahlis bir hanim yol verdi bana siz hizlisiniz diye. Ay dedim dur ben de yavaşlayayım ya niye böyle adli koşturuyormuş gibi yürüyorum ki! Konustuk biraz, cok yavaşladım sanirim beni gecti gitti ama tuhaf oldu tabi birden durdum, konustuk, sanki kadınla yürüyecekmişim gibi oldu ondan nazikçe hoşçakal deyip yollandı.

Bu hafta cok calisim. Pazartesi sabah ise gittiğimde ortalık sakindi. Oturdum çerçeve sözleşmelerden birini okumaya başladım. Is cok teknikti, ay dedim herhalde eben götüme baka baka geri dönücem, bu ne? Ögleden sonra bir departman bana incelemem icin baska bir sözleşme yolladı. Teknik vs ne olursa olsun sözleşme iste öyle havadan okumayıp is icin bakınca acildim ben, hatirladim her seyleri tabi ki, ve hatta biri bana "nasıl bu kadar cok şey biliyorsun" dedi, sevindim, dedim benim Almancam bozuk, Alman hukukçusu degilim ama tecrübeli bir hukukçuyum. En nihayetinde baslayis o baslayis, islerin biri bitti biri başladı, anlamadigim yerde sordum, insanlar gayet dostane anlattı, bir haftaya böyle gecirdim. Ben günde yemin ediyorum Almancam bile gelişti ki ofiste hep Ingilizce konuşuyoruz ama Almanca sözleşme var mi? Var. En azından çift tarafli, bir tarafı Ingilizce, bir tarafı Almanca. Ingilizce tarafını değiştirince Almanca tarafını da değiştirmem gerekiyor elbette. Canim ne isterse yedim ama yine de bir sekilde az yedim ve sanırsam kilo verdim. 

Berlin sokaklarında yürümek zevkli. Bizim ofis Berlin'in en posh caddelerinden Ku'damm civarında. Sokakta ne ararsan var ama, pileli etekli sakalli cocuktan tut, cok SIK kadınlara, su gibi genc kızlara, "siktir" diye bağıran Türklere rastladım da rastladım. Kücük sehirden sonra büyük sehrin kendine özgürlüğü iyi geldi. Hava asiri sıcaktı. Demek Almanya'da "yaz"i Berlin'de sakliyorlarmus.

Bir aksam liseden bir arkadasimin kardeşiyle konustuk, bolca yürüyerek cene ishali olmuş gibi konustuk. Berlin Teknik Üniversitesi'nde yapmış doktorasını, oraya, kütüphanesini falan gösterdi bana. Eve kadar da bıraktı sağolsun. Odama daha dogrusu. Eylül sonuna kadar, bagis karsiligi, bir kilisenin misafirhanesinde kalıyorum. Genisce bir odam var, banyosu icinde, ortak mutfak ve nefis bir bahçesi var. Karşı odamda kalan bir rahip disinda da kimse yok. Onu da görmedim zaten. Bina bina Berlin'Den sonra abu bahçe bana cennet gibi geliyor. Berlin'de her aksam bes gibi ayaklarla eve dönüyorum. New York gibi, acik ayakkabıyla yürüyünce insanin ayakları toz icinde kalıyor. 

Ekim bası itibariyle Mart'a kadar bir dairem olacak. Umarım, bir ki aksilik oldu, yarin sözleşmeyi imzalayana kadar pek emin olamıyorum. Is sözleşmemi de Merkür gerilerken miladım zaten ama görüşmelerimiz Mayis'ta baslamisti. O yüzden sallanmaz.

Cuma 13:00'te ciktim ofisten. Cok calistim diger günler cünkü. 8:00'de ofiste oluyorum. 17:00'de çıkmam lazım ama sadece bir gün en erken 18:00'de ciktim. Cuma cok yorgun oldugum icin, günü geceleri uyuyamıyorum, trenle döndüm. BahnCard 100 aldım ama yine de cok pahalıya geliyor tren biletleri. ve hep geç kalıyor. Asla zamanında gelmiyor Alman trenleri. Dakikligi dünyaca ünlü bir ülke icin oksimoron gibi evet ama öyle. 2. sinin bilet alıyorum. Onlar bile cok pahalı vallahi. 1. sinisin hemen arkasındaki restauranta oturuyorum. Hem yer alıyor, hem rahat rahat oturuyorum hem de bir seyler yiyip icebiliyorum. Bu da size Alman trenleri ile ilgili bir ipucu olsun. 1. sinisin bittiği yerdeki restauranta oturun.

Simdi de iste Pazar akşamı dönüş biletimle kilisedeki odama dönüyorum. Bakalım bu hafta neler getirecek? Sevindir beni ikinci haftam, sair beni, mutluktan ama. Öperim.

Yorumlar

Popüler Yayınlar