Sicak Süt ve Diger Seyler

Ocak ayinin dördüncü gününden merhaba!

Ocağın dördünde oldugumuzu anlamam icin takvimime bakmam gerekti cünkü neredeyse ayin ortasına gelmişiz gibi hissediyorum. Oysaki sadece dört gün gecmis yilbasi kutlamamızdan beri. Ocak ayi uzun olacak belli ki. 

"Ocak ayı" ifadesini yazarken bilgisayarın otomatik düzeltme özelliği, "Ocak Ayı" ifadesindeki "a" harfini büyük yapması, Instagram'da gördüğüm bir kitap önerisini hatırlattı; kitap, bir kadının ayıyla olan ilişkisini konu alıyordu. Bu tür konular insanın zihninden uzun süre çıkmıyor ve ara ara rahatsız edici imgelerle zihnimizi meşgul ediyor. Maalesef. Umarım politik doğruculuk, hayvanlarla cinsel ilişkiyi de normalleştirmeye kalkmaz. Gerçekten bu kadar liberal olmaya gerek yok bence.

Büyük Defter üçlemesi de bu konuda düşündüren kitaplardan biri oldu açıkçası. Kitabı bitirdikten sonra, Başak'la konuştuğumuzda, bende iki konunun havada kaldığını ifade ettim. Eksi Sözlük'te okuduğu yorumlara göre, tam da o kısımların sansürlendiğini belirtti. Kitabın Almanca versiyonunu okuyarak, sansürlenen kısımları inceledik ve birinin hayvanla cinsel ilişki, diğerinin ise pedofiliyle ilgili olduğunu gördük.

Angela Barrett, Snow-White, 1993

İlk başta sansüre karşı çıktım çünkü anlam bozulmuştu. En azından yayınevi sansür uygulanmadığını belirtmeliydi. Ancak, kitapta detaylı olarak işlenen hayvanla cinsel ilişki ve pedofili gibi suçların detaylı bir şekilde anlatılıp anlatılamayacağı konusunda düşünmeye başladım. Burda yazarın bu eylemleri övmek gibi bir derdi olmadıgı kesin. Tasra yaşamına ait bir gercek olarak anlatılan bir olgu. 

Fakat, geçtiğimiz günlerde, Fransız bir yazarın pedofili içeren kitaplarıyla ilgili Instagram'da gördüğüm bir paylaşım da beni düşündürdü. Yazarın katıldığı bir televizyon programında, bir grup erkeğin 15 yaşında kızlarla cinsel iliskinin dünyanın en normal şeyiymiş gibi bahsetmesi beni dehşete düşürdü. Kaldı ki 15 yaşındaki kızlarla ilişki Fransa'da yakin zamana kadar yasalmış (patriyarkanin uçkuru söz konusu oldugunda rızanın imalatı dünyanın her yerinde ne kadar da kolay). 

Sonuc olarak bu durum, toplumdaki cinsellik algısının ve normlarının değiştiği, hatta çürümeye başladığı hissini uyandırıyor bende. Huxley'in Cesur Yeni Dünya'sına anımsayarak, günümüzdeki toplumsal normların değişimini ve cinselliğin açık bir şekilde ele alınmasının getirdiği riskleri düşündüm. Bu duruma sebebin köksüz bireylere ürün pazarlamanın birbirine bağlı topluluklara pazarlamaktan daha kolay oldugunu göz önünde bulundurarak aile yapisini, genel ahlaki ve toplulukları un ufak eden* neoliberalizm oldugunu düsündüm.

İnsanların özgürlükleriyle toplumsal normlar arasında sağlıklı bir denge kurmak ne kadar da zorlaşıyor, değil mi? Çünkü bir yanda senelerce hor görülmüş ve bastırılmış LGBT+ hakları ve kadın cinselliği ve tüm bu grupların haklı meşrulaşma çabası, diğer yanda da bu kırılgan ve yeni edinilmiş haklara zeval getirmeden bir distopyaya doğru yozlaşmakta olan cinsellik meselesini ele almak ve toplumun en yüksek faydası doğrultusunda sınırlamak, keskin bir kılıç üzerinde buz pateni dansı yapmak kadar zor (Bu lafın dogrusu neydi yahu?).

Angela Berrett

Son haftalarda düşündüklerim bunlarla sınırlı kalmadı, elbette. Eşimle birlikte Netflix'in yeni animesi "Mavi Gözlü Samuray"ı izledik. Fazla şiddet dolu bulsak da, çizgi film olmasına rağmen Japonya'nın güzelliklerini agzimiz acik izledik. Diğer bir cinsellik meselesi de Japon kültürüne ait. Bu kadar onurlu, muhafazakar ve saygılı bir toplumun, cinsellik konusundaki sınırları zorlayan yönleri oldukça ilginç. Eminim bu konuda yazılmış doktora tezleri ve araştırmalar vardır. Bir ara bir araştırma yapmak faydalı olabilir. Gay evliliğinin örneğin Almanya'da yasal olmasına rağmen toplum tarafından tam anlamıyla kabul edilmemesi, Japonya'da yasal olmamasına rağmen toplumun açık fikirli bir şekilde kabul etmiş olması da belirtmeden geçemeyeceğim bir çelişki.

2023'ün son günlerinde okumaya basladigim Deborah Levy'nin Türkçe'ye "Sıcak Süt" adıyla cevrilen "Hot Milk" adlı romanını bitirdim. Kitap 2016 yılında Man Booker ödülüne aday gösterilmiş. Ama bence cok daha fazlasını hakeden bir roman. Derdini sessizce, usulca ama bazen keskin bir bıçakla yüreginizi delerek anlatan bir roman.

Kitap, ana karakter Sofia'nın, annesi Rose ile birlikte İspanya'nın kıyısındaki bir sahil kasabasına gelmesini konu alır. Rose, gizemli bir hastalığa yakalanmıştır ve yürüyemez durumdadır. Sofia, annesini sorunun kökenini bulmak amacıyla Armeria'daki Gomez kliniğine getirir.

Angela Berrett, The Hidden Haus, 1990

Hikaye, aile ilişkileri, kadınlık, kimlik ve güç dinamikleri gibi temaları işler. Sofia'nın kendi kişisel gelişimi ve annesiyle olan karmaşık ilişkisi kitap boyunca derinlemesine incelenir. "Sıcak Süt," sürükleyici bir atmosfer ve simgesel bir dil kullanarak, okuyuculara duygu yüklü bir deneyim sunuyor. Ama bundan fazlası var. Karakter gelişimi, bırakmayı gerektirir. Bu aslinda bırakmanın romanidir. Sofia'nin annesi Rose'u birakabilmesinin romanidir. 

Sofia, “[Annemin] hayatımı gasp eden bir gangster olduğunu hissediyorum” der bize. “Anneme olan sevgim balta gibi. Çok derin kesiyor.” Sofia'nın annesine karşı duyduğu derin sevgi ve aynı zamanda onun hayatını olumsuz etkileyen bir güç oldugunu anlamasi ve bu hislerinin arasındaki çatışma, ne kadar da tanıdık degil mi?

Yaz aylarında geçen hikaye, normalde neşeli olan Akdeniz atmosferini, Sofia'nın bu ic catismalari ve annesinin hastaligi araciligiyla Sofia'ya soluksuz bırakmasiyla birlikte kasvetli bir hale dönüştürüyor.

Angela Barrett, Snow White, 1993

Yazarin, kisilerin ailelerinden kaçıp yasamlarinin geri kalanlarını onlari unutarak harcaması ile bir derdi var. Dolayisiyla bu Sicak Süt'ün de meselesi. Sofia’yı kötürümleştiren, taş kesilmesine neden olan Medusa’lar sadece annesi, annesinin rahatsızlığı değil kendi tutumlarıdır aynı zamanda*. Gomez'in ifadesiyle, Sofia'nın annesini bir kalkan gibi kullanarak gerçek hayattan kaçma eğilimiyle yüzleşmesi, hikayenin temel dinamiğini oluşturur. Tam da bu yüzden, "Sıcak Süt," sadece bir büyüme hikayesi değil, aynı zamanda geçmişi bırakma ve gerçek bir yaşam sürme çabasını anlatan güçlü bir hikayedir.

Beni çarpan diger bir mesela de Sofia'nin “Babam sadece kendi çıkarına olan şeyler yapar,” demesi üzerine üvey annesinin: “Bana deliymişim gibi bakıp güldü. ‘Neden kendi çıkarına olmayan şeyler yapsın ki?” demesi ve Sofia'nin "Cikarima olmayan seyler yapıyor muyum?" diyerek kendini kolla(ya)mayisiyla yüzleşmesi benim de kalbime bıçak sokan cümlelerden biriydi.

“Kendi çıkarına olmayan şeyleri yapacak kadar nezaketin sütüyle dolu değil memeleri. Babamınkiler de değil. Onların yaşadığı mükemmel bir eşleşme, üstelik bir de dünyalarını benimkinden daha güvenilir hale getiren bir tanrıya iman ediyorlar.”

Angela Barrett, Snow White, 1993

Deborah Levy bu cümlelerle bize hem kendimizi kollamamizin önemini hem de sadece kendini kollayan insanların bencilliğini öyle güzel anlatıyor ki. Sessizce ve usulca. Sofia'nin kendi kollamamasinin diger bir yansıması da sinirlerinin olmaması. Bakiniz bu cümlelerle de sokulan bıçak döndürülmek suretiyle okuyucunun kendi sinirsizliklari ile de yüzleşmesini usulca sağlıyor yazar.

Ingrid Bauer’i anlamaya başlamıştım. Beni her seferinde öyle veya böyle bir köşeye atıyordu çünkü sınırlarımın kumdan yapıldığını biliyordu. Ona izin veriyordum. Evet, ona dile getirmediğim bir rıza gösteriyordum çünkü benim çıkarıma olmayacaksa bile bundan sonrasını bilmek, yaşamak istiyordum. Kendine zarar veren biri miyim ben, acınası şekilde etkisiz ya da boş vermiş biri? Belki sadece bir denek ya da işinde gücünde bir kültür antropoloğuyumdur. Yoksa yalnızca âşık mıyım?”

Sofia'nin dile getirilmeyen öfkesi, benim dile getirdiğim öfkeme ragmen kendimi kollamamam ve sinir cizememis olmam hala canimi acıtıyor zaman zaman. Tamam artık anladın önüne bak desem de kendime, canimin acısı hala dinmedi. Kendime ettiklerimin acisini hala dinmedi. Bu kitabi belki de o yüzden cok sevdim.

Angela Barrett, Snow White, 1993

Ve son olarak Gomez'in de cok yerinde ifade ettigi gibi ölülerimizin yasini tutmalıyız ama hayatimizi ele geçirmelerine izin vermemeliyiz. 

Sizlere dün gece izlediğim Bir Düsüsün Anatomisi hakkında da yazmak istiyordum, ancak yazı zaten fazlasıyla uzun oldu. O da bir sonraki sefere kalsın. 

Yorumlar

Popüler Yayınlar