Beyaz Kaplan ve Zamanın Ruhu

Aravind Adiga'nin "Beyaz Kaplan" Romani, 2008 yilinda Man Booker Ödülü'nü kazanması sebebiyle dikkatimi çeken  bir kitap olmustu. Salman Rushdie'nin Geceyarısı Çocukları, Arundhati Roy'un Küçük Şeylerin Tanrısı ve Kiran Desai'nin Kayıp Mirası ile birlikte Hintli bir yazarın kazandığı dördüncü Man Booker ödülü bu. Bu ne tutarsizlik kardesim! 
Man-Booker komitesi romani "Hindistan'ın farklı bir yönüne" mizahi bir bakış olarak tanımliyor ve güçlüler arasındaki yozlaşmayı ve yoksullar arasındaki ahlaksızlığı “post-kolonyal” bir tarzda tasvir eden bir romanı ödüllendirmeyi seciyor. mus. Komitenin de dediği gibi, "Kitap, acil sosyal meseleleri ve önemli küresel gelişmeleri şaşırtıcı bir mizahla ele almaktan kazançlı çıkıyor." Gercekten de öyle mi bir bakalım!
Beyaz Kaplan'ın anlatıcısı Balram Halwai, eğitimsiz ama bunu sorun etmeyen, Hindistan'in neo-liberalizmle sekillendirilmis girisimci dünyasinda zafere kosan biri. Balram, köyünden nefret ediyor, bu da onu eyalet şehri ve maden merkezi Dhanbad'da iş aramaya itiyor. Zengin bir feodal ailenin şöförü olarak ise baslayan Balram, ilk önce mütevazı Hint-Japon Maruti Suzuki kullanmak zorunda kalıyor. Ancak cok gecmeden Balram, dini kimliğini gizleyen müslüman şoförü ekarte ederek, kendi istediği lüks Honda City'nin direksiyonuna geciyor. Balram yükselmek icin acimasizligini kullanmak zorunda kalıyor ya da baska bir deyişle bunu seciyor. 

Balram aşama aşama yükselir. Önce zengin ailenin oğullarının, siyasi merkezlere daha yakın yaşamak için gönderildikleri Delhi ve Gurgaon'da aileye hizmet etmeye devam eder. Balram'la birlikte, Özal'in Türkiyesi'nde olduğu gibi Hindistan'da da memurların islerini bildiklerine tanık oluruz. Kahramanımız Balram, polisler ve politikacılar için cantalara nakit para dolduranlardan biri, sıradan bir kurban değil, bilakis neo-liberal bir kahraman olacaktır. Balram icin rüsvet verenleri taşıyandan birinden, rüsvet veren birine dönüşmenin bedeli cinayettir. Elbette Balram, işvereninin ailesinin ogullarinin intikamını almak için kendi ailesini ziyaret edeceğini biliyor. Ama umursamıyor. Kardeşleri ve çocukları katledilebilir, ailenin kadınları tecavüze uğrayabilir ama onun umrunda degildir. Adiga, tüm bunları yeni Hintli sert adamın, istediğini elde etmek için istediği kadar cesedin üzerine basacak olan cani girişimcinin simgesi olarak görmemizi istiyor. Küskün, ezilmiş bir kahramanın işverenini öldürmesi ve bundan paçayı sıyırması fikri pek de orijinal sayılmaz. Aslında bu tam da zamanın ruhunu yansıtan birhikaye. 
Biz Bati'da pek asina olmasak da, Parazit filminin anlatısında da yer bulan bir Asya gercegi var. Hizmetciler artık eskisi kadar sadik degiller. Hatta Hindistan'da bu durum hizmetkarlara karşı bir paranoyaya dönüşmüş durumda. Yazarımız da bu korkuyu kullanmaktan geri durmamış. 

Kitap, güçlü bir kahramanın zafer icin her türlü yolu mübah görmesi fikrini islerken, aslında bu tutumu sorgulamak yerine onaylama egiliminde. Baska bir deyişle, bu kitap, yıkmak istediği yapıya bir tuğla daha ekliyor. Görünürde neo-liberalizm eleştirisi kisvesi altında, kisinin kaderini değiştirmek icin karanlık yollara basvurmasini bir özgürleştirme olarak sunan roman, aslında yasaları ve etik degerleri ihlal eden bir yaklasimi normalleştiriyor. Bu tür hikayeler, okuyucunun kahramanın icinde bulundugu zor durumdan kaynaklanan eylemleri anlamak yerine onaylamasına yol acabilir ve etik disi davranislari   toplumda sorunlu bir tavır olarak mesrulastirabilir.
Diego Rivera
"Beyaz Kaplan", gerçekçi ve saglam bir toplumsal analiz sunmaktan ziyade, ahlaki açıdan sorunlu bir mesaj vermeyi tercih ediyor. Kitabin yarattigi etki, okuyucunun etik degerleri ve adalet duygusu üzerinde olumsuz bir etki yaratmakta ve toplum icin olumsuz bir rol model sunmaktadır.
Aravind Adiga'nin "Beyaz Kaplan" romani özünde  zamanın ruhunu yansıtan bir eserdir. Neo-liberalizmin yükselisine tanıklık eden bu dönemde, toplumsal kalıplar ve ekonomik yapılar önemli bir degisim geçirmiştir. Neo-liberal ideoloji, bireyleri kendi basarilari ve refahları icin sorumluluk almaya  teşvik ederken, ayni zamanda rekabetçi bir ortamda sürekli olarak yüksek basari düzeylerine ulasmalarini hedeflemektedir. Bu ideolojinin yayginlastigi dönemlerde hırslı ve basarili kahramanlar toplumda öne cikmaya baslamistir.  Bu noktada "Beyaz Kaplan", zafere giden her yolun mesrulastirildigi bir anlatı sunuyor. Ve bu anlatı. cagdaslariyla birlikte bu durumu normalleştiriyor. Parazit filminde bile şahit oluyoruz bu duruma. Örnegin Joker filminden repliklere bakalım: 
        "Ya iyi olarak ölürsün ya da kötüye dönüşecek kadar uzun yaşarsın. 
        Bu dünyada hayatta kalmanın tek mantıklı yolu, kural tanimamaktir. 
         Ben kötü biri degilim, sen iyi biri olmamı haketmemissindir."

Bir de bulamadım ama bir gün bu insanların, yani ezilenlerin hepsinin delirip kaos yaratmayacağı hiç mi aklınıza gelmedi minvalinde bir seyler söylüyordu Joker. Netflix dizilerine bakin mesela Anna Delwin, Tinder dolandiricisi gibi karakterler bir gram utanmadan normal hayatlarına  devam ediyorlar. Hala sosyal medyada paylaşım yapmaya devam ediyorlar. Zamanın ruhu emek vermeden kisa yoldan zengin olmak. Amaca giden her yolun meşru olması. Bunun normal olması. Bizim gibi orta sınıf icinse korkunun körüklenmesi. Calisanlarindan kork. Ezilenlerden kork. Cünkü onlar icin zafere giden her yol mübah. Ben, sistem, bunu onlar icin normalleştiriyorum, sizin icin korku yaratmak icin kullanıyorum.Aslinda, "Beyaz Kaplan" ve diger eserler, zamanın ruhunu yansıtan ve neo-liberalizmin şekillendirdiği bir dünyayı anlamamıza yardimci olan önemli göstergeler. Ancak, eleştirel bir gözle degerlendirilmeleri gerekir.

Not: Netflix'te bir de filmi var Beyaz Kaplan'in. Nusret'i izler gibi izledim. 
Yazarken surdan yararlandım.

Yorumlar

Popüler Yayınlar