BENIM ALMANYAM 1

2 ay sonra bu dünya üzerindeki 42 nci yilimi dolduruyorum. Üniversiteyi kazininca yaparim, calismaya baslayinca yaparim diye diye ertelenen günler yerini emekli olunca yaparimlara birakti. Artik unumu elemis, elegimi asimisim da bundan sonra hayatin bu tek düzeligi icinde yaslanmayi bekleyecekmisim gibi bir ruh hali getirdi bana 40 yasim. Oysa ben bu yaslarimda hayatimin altin cagini yasayacagimi saniyordum. Sonucta 30’larimin basinda köpek gibi calisiyor olsam da kraliceler gibi yasiyordum. Insan daha 30’larinin basinda bütün bunlara sahipse, kim bilir 40’lar nasil olacakti? Niye kimse bizi bu günlere hazirlamadi acaba? Neden kimse bize bu yaslarimizda öyle zannettigimiz kadar olgun, kendimizi bulmus, hayati cözmüs, her sey yerli yerine oturmus da biz sadece artik hayatin tadini cikaracakmisiz gibi olmadigini anlatmadi?

Uzun süre yasamin bu duragan, zihnimin bu karmasik halini Almanya’da yasamama bagladim. Neticede buraya gelmemis olsaydim, Türkiye’de sahlanmis atimla arsa ermis olacaktim belki de. Maslow’un pimariminde en tepeye tirmanmisken, buraya tasinarak yeniden “sevgi ve ait olma” basagimagina geri inmistim. 

8 yil icinde Almanya ile görüslerim cok degisti. Enteresan bir sekilde sekizinci yilin bahtina öfke düstü. Icimdeki cesur ve özgüvenli Zeynep’ten kalan son kirintilarla buz gibi göle yüzmeye gittim 2020 yilinin son günü. Kisin da yüzmek uzun süredir hayalimdi, hala da emekliligimi yaz kis her gün yüzerek gecirmeyi hayal ediyorum. Üzerimdeki ataleti atmak, pisirikligimi yenmek icin belki de, bugün degilse ne zaman dedim ve bir iki metre kulac kulac yüzdüm. Gölden eve dönerken icimdeki tüm coskuyla dönüp etraftaki herkese mutlu yillar diledim. Kimse cevap vermedi.

Iste o gün bu kitabi yazmaya karar verdim. Aslinda bu kitap fikri cok önceleri atilmisti ama o zamanlar amac yeni baslayanlar icin Almanya olacak, bolca mizah ve tecrübe barindiran bir rehber olacakti. Oysa bugün bunun ötesini yazmak istiyorum. Almanya’dan cok Almanlari anlatmak istiyorum. Anlatirken anlamak istiyorum. Bu kitap benim Almanya ve Almanlarla olan muhasebe defterim olacak. Yazdikca anlayacagimi, anladikca affedecegimi ve yeniden sevecegimi umuyorum. 

Almanya’ya tasindigim ilk yillarda yengemin babasi bana “40 yil yasadim ve bir gün bile sevmedim Almanya’yi demisti. Ben o zaman biraz da kücümseyerek insan neden yasadigi yeri sevmeye calismaz ki diye düsünmüstüm. Uzun süre de burada yasayan Alamancilar[1]’in entegre ol(a)mamasina, her seyi kisisel algilarimalarina ve her olayi irkciliga baglamalarina kücümseyerek baktim. Ta ki sekizinci yilima kadar. Her olayi kisisel algilarimalarina ve irkciliga baglamalarina hala hak vermiyorum. Ama anliyorum. Ilerleyen bölümlerde uzun uzun anlatacagim bu konudaki hislerimi ve düsüncelerimi. 

Görece[2] klasik bir Türk olarak duygusal, hayatinda eser miktarda drama olmazsa cani sikilan ve pek cok durumu kisisel algilayan bir kisiyim ben de. Bu kitabi yazarken yansiz olmaya calisacagim elbette ama bu saydigim kisisel özelliklerimden nasibini alacak yorumlarim. Biraz mübalaga da edecegim elbette. Cünkü hayat mübalaga ile daha eglenceli. Dolayisiyla bu kitap da amacini asacak, bütün genellemeler gibi pek cok yanlis icerecek ama bir göcmen olmanin getirdikleriyle beni ve belki sizleri de baristiracak. Ve umuyorum ki basarirsam ben dahil hepimizin bakis acisini degistirecek. 

2 Haziran 2021, Oldenburg



[1] Almanci kelimesini bilerek kullanmayi tercih ettim. Türkiye kökenli Almanlar demek politik olarak daha dogru elbette. Fakat Almanci benim icin olumsuz bir anlam icermemektedir. 60’li yillarda hepimizin cevresinden Almanya’ya calismaya gelen misafir isciler, yazlari son model arabalariyla Türkiye’ye izne gelen, geldiklerinde hasbel kader denk gelirseniz belki cebinize bes on Mark sikistiran ya da snickers veren bozuk „biz Almanya’da“ ile baslayan cümleler kuran akrabalar ve onlarin bozuk Türkceli cocuklari ve torunlari benim icin Almanci. 

[2] Görece lafini Almanya’ya geldikten sonra kullanmaya basladim. Almanlarin en sevdigim özelliklerinden biridir bir seyi bir sifatla tanimlarken subjektiviteyi nispeten azaltmak icin „görece“ lafini eklemek. Görece büyük, görece pahali gibi herkese göre degisen durumlari karsisindaki kisiye nazikce uyarlamanin en zarif yollarindan biri. 

Yorumlar

Adsız dedi ki…
Yazıların devamını merakla bekliyorum. Hazır kimse tanımazken linç yeme pahasına bir yorumda ben yapayım :) Ben de ortaokul- Lise- Uni zamanını 90 lı yıllar / 2000 yılların başında İstanbul’da geçirmiş bir insan olarak ne zaman yabancı olduğum için bir alman tarafından küçümsensem ( ki iş yerinde dahi alttan alta başıma geliyor) farkediyorum ki aslında ben öncesinde onu çoktan küçük dar dünyalı diye küçümsemişim. Ya bu şehirde doğmuş büyümüş sen İstanbul’da yaşamış çalışmış benşe aşık atabilir misin hissiyatı oluyor içten içe bende 🫣

Popüler Yayınlar