Melancholia

Okumaya baslamadan arkaya müzik isterseniz buyrun burdan. Tam da bugünlere uygun bir film. Izlerken icimi karartmadi. Bana neler düsündürttü cok emin degilim ama günlerdir aklimdan cikmiyor. Öncelikle film benim icin görsel acidan bir sölendi. Yani hicbir sey anlatmasa bile otur tablo izler gibi izle bir film. Hemen afisinden bir örnekle mesela bakiniz:
Bu da Millais'in Ophelia'si.
Filmin basinda sonunu gösterdigi icin spoiler sayilmaz bence. Melancholia isimli bir gezegen dünyaya carpiyor ve dünyanin sonu geliyor arkadaslar. Fakat Hollywood filmlerinde dünyanin sonu New York'ta gelirken, festivalgiller familyasinin fimlerinde dünyanin sonu Isvec'te geliyor. Bakiniz Tarkovsky Kurban. Fakat Tarkovksy iyimser, von Trier kötümser. Kurban da basli basina bir görsel sölendi yalniz. Bu yaz Isvec'te tatil yaptiktan sonra izlemek, Isvec'in de ayni film gibi görsel sölen olmasi yönetmenlerin secimlerininin neden Isvec oldugunu acikliyor. Fransiz kadinlarinin cabasiz sikligi varsa, Isvec'in de, dogada da, bir evin herhangi bir kösesinde de, öyle cabasiz bir sikligi var. Tüm Isvec still life tablosu gibi. Tarkovsky'nin filmi de still life tablosu gibi hakikaten. Lars von Trier ise still life video, daha hareketli :) Bir sey anlasilmadi biliyorum. Tamam bastan basliyorum. Karakterlerimiz Kirsten Dunst (Justine) ve Charlotte (Claire) Gainsburg. Iki kardes. Kisrten depresif kücük olan. Charlotte de aknsiyetik büyük olan. Tarkovsky ve von Trier örneginden gidersek Justine'in ölmek umrumda degil ve kötümser. Zaten dünya kötü ve anlamsiz. Claire ise hayata inadina tutunuyor. Siz bunu materyal sevdasi gibi de okuyabilirsiniz, ama ben öyle okumuyorum. Claire, anne, cocugu icin bir gelecek istiyor her seyden önce. Kardesini ne olursa olsun sarip sarmaliyor. Justine doga deseler de Claire sefkat ve ana. Biri Amerigan aksaganliyla biri British aksaganli nasil kardes olur sormuyoruz. Orasi öyle bir dünya. Isvec'teler ama hepsi de Ingilizce konusuyor. Abla Charlote'un zengin kocasi var, golf sahali bir malikanede yasiyorlar. Kirsten hanim kizimizin da dügünü olacak malikanede o aksam. Gördügünüz üzere nefis bir gelinligi var ama nerden bulamadim. Cünkü bagimsiz film cünkü önemi cok, cünkü zaten dünyanin sonu geliyor arkadaslar ne gelinligi allaseniz. Film baslarken Justine mutlu, kocisiyle limuzinde öpüs koklas, koca limuzinin giremedigi bir yolda sikisip kaliyorlar. Evropa'da böyle görgüsüzler sevmeyiz biz canim. O yüzden de dügünlerine gec kaliyorlar. Kapidan girecekken Justine bacim önce bir ata bakmak istiyor. Atin adi da Abraham. Buradadaki sembol nedir bilmiyorum. Ayni atin da israrlar gecmedigi bir köprü var. Kesin onun d abir anlami var ama ben ne oldugunu bilmiyorum. Dügün devam ettikce Kisten'in depresoynu basiyor, hayatindaki tüm erkeler babasi dahil teke ve Allah Allah bu kiz da niye depresyonda demiyorsunuz aslinda. Tam da özünden uzaklasmis ve depresyona girmis bir kisi. Patriyarka ezmis, toplum suyunu cikarmis. Charlotte'cuk desen kiyamam herkesin götünü topluyor onun da patriyarkayla basi dertte. Ama nefis kasmir v yaka kazaklar ve gömlekler giyiyor. Mulberry Alexa cantasini bir gördüm minik bir karede. Ev sahane, deniz kenarinda, buttler bile var. Adam burjuva elestirisi yapiyor bakmayin siz benim güzellemelerime burda. Estetik kaygisi tasiyorum evet. Filmin birinci bölümü Justine'e odaklaniyor ve neredeyse tamamen dügün gecesini izliyoruz. Ikinci bölümse abla Claire'e adanmis. Claire dünyanin sonu yaklastikca sakinligini kaybedip anksieyeteye yenilirken, Justine ben zaten dibi görmüsüm bana ne ya diyip gayet vakurla karsiliyor dünyanin sonunu. Ki bu da neden daha iyi olsun? Neden Claire'i korkak yapsin hayati sevmek ya da cocugu icin bir gelcek istemek? Ama burda bana kalirsa gereksiz ve anlamsiz bir güzelleme var Justine'in gamsit tavrina.
Film bol bol sanata göndermeler, metaforlar, sembollerle dolu. Ophelia dedik, Marquis de Sade'in Justine'i dedik mi ama belki düsündünüz bile zaten buraya kadar, Wagner'in Tristan und Isolde prelude'ü ve filmin acilis sahnelerinden birinde Brueghel'in Karda Avcilar'i.
Abla Claire ile Justine'in calisma odasindaki bir konusmalarinin akabinde odada yalniz kalan Justine, sanata siginiyor mu desem kendi moduna iyi gelecek sekilde arka plandaki sanati mi degistiriyor desem ki ikisi de ayni kapiya cikiyor sanirim. Kazimiz Malevich var degistirdigi resimler arasinda ki kendisinin calinti bir tablosuna iliskin dava, Isvicre Hukuku anlattigim derste olay incelemesi konum. Bir gün anlatayim size de. Justine'in yaptigi yeni küratörlükse ayni Melancholia filmi gibi kartpostal kadar güzel ama ölüme dair. Tipki Karda Avcilar gibi. Millais'in Ophelia'si gibi. Hamlet'ten hatirlayacaginiz üzere Ophelia da yas icinde tipki Justine gibi. Caravaggio da yerini buluyor tabi Justine evreninde. Bu tablosunu cok sevmem ama Caravaggio ve isigini cok severim. Burda Davut Golyat'in Kafasi ile eserini görüyoruz.
Son olarak da Dürer'in Melancholia'si elbette. Filmde yer almiyor ama adeta bize filmin sonunu mustuluyor.
Filmden herkes farkli bir sey alacaktir. Pek cok insan sikici bulacaktir hatta. Ben 24 Haziran 2010 tarihinde yayinlanan Ask-i Memnu finalini bir hafta kadar sonra izlemistim. Cünkü ayni gün annem de ölmüstü. Bihter de. Alaksiz iki konu ama beni cok derinden etkilemisti. Bu filmi izledigimdeyse 6 Subat 2023 tarihli depremi yasamistik. Oradaki insanlarin hayatina bir gezegen carpti evet. Bize de bir kamyon carpti gecti. O halde izledim bu filmi. O yüzden beni cok derinden etkiledi. Günlerdir aklimdan cikmayacak kadar. Tam olarak filmden ne aldim emin degilim ama o derin hüznü birlikte yasadim ki ben Justine tarzi depresonlara dayanamam. Yönetmen her ne kadar sistemin yol actigi depresyonu anlatsa da o halden cikamayan ve etrafina aci veren insanlari anlayamiyorum. Evet ben de iki yil önce gercek bir depresyon yasadim. Ne oldugunu biliyorum. Iki gün yataktan cikamadim. Etrafimdan sevgi ve yardim aldim ama ben depresyindayim diye etrafimi cezalandirmadim arkadaslar. Iyilesmek istedim, caba harcadim, etrafimdaki insanlarin cirpinislarini gördüm. Bu yaz bolca Nordik film de izledim. Dünyanin En Kötü Insani gibi mesela. Sevdim ama favori filmim olmadi. Ben baska bir kusagim cünkü. Bu amacsizligi anlayamiyorum. Melancholia'da da Isvec'te gecen baska bir, cok etkileyici film olan Midsommar'da da depresif kisikliklerimize yeterince ilgi alaka göstermeyen kisiler elstiriliyor. Dikkat Midsommar icin spoiler - hatta Ari Aster yeterince omurgali durup anasi babasi ölmüs kizimizdan ayrilmadigi ya tam olarak yaninda da olmadigi ikircikli oglanimizi yakiyor filmin sonunda. Bu mudur yani cezalandirilacaklar ve cezalandirma yöntemleri? Katilmiyorum. Ben kendimi daha ziyade Charlotte ile özdeslestirdim ama bazen John'a da hak vermedim degil.
Bu konuda kendimi yeterince dogru ifade edebilecek miyim bilmiyorum. Bence film depresyon güzellemiyor ama biz insanlara depresoyanu anlatmaya calisiyor. Evet biliyorum cok korkunc, depresonyaki kisi kendini ifade edemiyor, anlatamiyor derdini kimseye, kimse dinlemiyor, anlamiyor. Bir gezegen olarak dünyamiza carpinca anliyor muyuz? Depresyondaki kisi, kendi hayati bitti diye bizimki de bitsin istiyor. Bizimki bitmesin. Justine bir siren gibi yatiyor gece ciplak, Melancholia'yi yoldan cikariyor belki de dünyaya carpsin diye. Biz bunu hakediyor muyuz Justine'in depresyonunu anlamadigimiz icin? ortak olamadigimiz icin? komunite olarak dertlerini saramadigimiz icin? Bu sonuncusu evet önem arzediyor ama yine de bizim dünyamizin da yikilmasina gerek yok. Bu cok bencilce von Trair kardes. Ki Claire kardesine sevgiyle kol kanat gerdi. Ama o da öldü von Triers evreninde. Masum yegen de. von Triers'in karamsarligi vs Tarkovsky'nin iyimserligi. Benim oyum ikinciden yana. Ayni mantikla depremi de hakettik cünkü. Dogayi katlettik, deprezede insanlarin görüslerini paylastilar, "bir gecede kücümsedigimiz suriyeliler gibi olduk simdi anliyoruz onlari" dediler, hayir dostum hayir. Kimse o kadar kötü degil, bunu hakedecek kadar. Bunu hakedecek kadar kötülerin basina bir sey gelmiyor zaten. Umarim Allah vardir ve onlari kendi cehennemine sakladigi icin böyledir ama biz gri, siradan insanlar, herkes kadar ortalama iyi, herkes kadar ortalama kötü olabilen, evet bazen kötü durumdaki insana sirt ceviremeyen ama bazen yeterince yaninda da olamayan ve evet bazen orta sinif hayatlarimizin konforundan cikamayan siradan insanlar, bazen biraz silkelenmeyi hakediyoruz ama bu kadarini degil. Bizim yapmamiz bir olmak, kötülüge karsi elele tutusmak. Tarkovsky gibi umuda ve iyimserlige sarilmak.

Yorumlar

Popüler Yayınlar