Cehennem Başkaları - mıdır?

 Jean-Paul Sartre, “Cehennem başkalarıdır” dediğinde, birçok insan bu sözü yanlış anladı. Oysa Sartre, insanın başkalarının bakışlarıyla şekillendirilmesi, kendi varlığını özgürce inşa edememesi durumunu anlatıyordu. Başkasının gözünde bir nesneye dönüşmek, sürekli yargılanmak: İşte cehennem bu sıkışmadır.

Ama bu sadece madalyonun bir yüzüydü.

Diğer yüz ise çoğu zaman unutulur: Cehennem yine biziz. Sadece başkalarının varlığı değil, onlarla kuramadığımız bağ, iletişimsizlik, güç tutkusu, zenginlik arzusu ve şöhret hırsıdır bizi yalnızlaştıran. Birbirimizin gözünde sadece araçlara, rakiplere, tehditlere dönüştüğümüzde cehennem tam orada başlar: ofis katlarında, televizyon ekranlarında, sosyal medyada, sokakta, evde…

Öte yandan cennet ise çok daha sade ama bir o kadar da zor bir olasılıktır: Başkalarını önemsemek.

Martin Buber’ın dediği gibi, "Ben" olabilmek için bir "Sen"e ihtiyacımız vardır. Emmanuel Levinas’a göre yüzünü gördüğümüz her insan, bizden bir sorumluluk talep eder. Bu yüzden cennet, soyut bir yer değil, etik bir ilişkidir. Camus’nün başkaldıran insanı gibi, birlikte var olmanın, dayanışmanın yollarını aradığımızda anlam başlar. Varoluş bir yarış değil, bir çağrıdır: Birlikte yaşamak mı, birbirini yok saymak mı?

Sartre’ın sözünü tersine çevirmeye gerek yok. Belki de onu tamamlamamız gerekir:
Cehennem başkaları olabilir, evet. Ama cennet de onlar sayesinde mümkündür.
Yeter ki onları gerçekten görelim. Onlara karşı sorumluluk hissedelim. Yalnızca kendi kimliğimizi değil, birlikte var oluşumuzu da inşa etmeye cesaret edelim.

Yorumlar

Popüler Yayınlar