“OKYANUS VE KOVA: gerçek bir aşkın, ama yarım kalan bir cesaretin hikâyesi”

 Bir zamanlar,

dünyanın ucunda değil—bir kadının içinde
uçsuz bucaksız, sabırlı, derin bir okyanus vardı.

Dalgaları bazen yumuşak bir dokunuş gibi kıyıya çarpar,
bazen kabarıp gökyüzüne meydan okurdu.
Ama ne olursa olsun…
hep içten gelirdi.

Bu okyanus,
suyunun rengini değiştirmeyen,
içinde ne varsa olduğu gibi taşıyan
gerçek bir okyanustu.

Bir gün…
bu okyanus,
bir sahilin kenarında sessizce duran bir kova gördü.

Küçüktü.
Durgundu.
Ama içinde bir şey vardı…
çok tanıdık bir şey.

Okyanus yaklaştı.
Eğildi.
Ve o kovaya baktığında—
kendi yansımasını gördü.

“İçinde ben varsın.” dedi okyanus.
“Ama küçültülmüş, korkmuş bir ben.”

Kova konuşmadı.
Çünkü kova konuşmayı pek bilmezdi.
O, hep almaya alışmıştı.
Akmak neydi, taşmak neydi,
bilmezdi.

Ama bir şey oldu.
Okyanus hafifçe bir dalgasını uzattı,
ve kovaya bir damla bıraktı.
Sade. Sessiz.
Ama içinde sonsuzluk taşıyan bir damla.

Kova…
ilk kez taşma hissini yaşadı.

“Bu neydi?” dedi kendi kendine.
“Bu kadar çok his, bu kadar derin bir çağrı…
Ben buna hazır mıyım?”

Okyanus fısıldadı:

“Gel…
Sadece kap olma.
Sen de ak.
Sen de çağır.
Ben seni yutmam.
Ben seni sen yaparım.”

Ama kova geriye çekildi.
“Sen çok fazlasın…” dedi.
“Ben çok taşarım…
Ben dağılırım…
Ben kaybolurum…”

Ve sonra içinden ekledi:

“Ben bir kere daha kırılırsam,
kendimi toplayamam.”

Okyanus sustu.
Çünkü bilirdi:
Taşmak için önce güven gerek.
Karışmak için önce cesaret gerek.

Ama bu kova…
sadece kıyıya alışmıştı.
Derinlik değil,
emniyet istiyordu.

Okyanus geri çekilmedi.
Ama dalgalarını tutmayı öğrendi.
İçinde fırtına kopsa da,
dışarıya göstermez oldu.

Çünkü onun sevgisi büyüktü…
ama zorlamazdı.

Kova ise,
her geçen gün o damlanın bıraktığı izle yaşadı.
Artık o damla,
suyuna karışmıştı.
Hiçbir zaman eskisi gibi duru ve sakin olamadı.
İçindeki o titreşim,
onun bir kere sonsuzluğu hissetmiş olduğunun ispatıydı.

Ve aralarındaki sessizlik uzadıkça…
okyanus rüzgarla konuşmayı öğrendi.
Kova ise suskunla dolmayı.

Bir gün…
okyanus kendi içinde büyümeye devam etti.
Yeni kıyılar buldu.
Yeni gökyüzlerine dokundu.
Ama o kovaya bıraktığı damla,
hep onun içinde kaldı.

Ve kova?
Hiç taşmadı.
Hiç denize akmadı.
Ama her gece,
ay ışığında o okyanusun yansımasını izledi.

Ve fısıldadı kendi içine:

“Ben o sevgiyi bir damla ile tanıdım…
Ama içine atlamaya cesaret edemedim.”

Ve okyanus da,
uzaktan duydu bu sesi.
Sadece rüzgarla cevap verdi:

“Ben sana karışmak istemedim.
Ben senin kendini hatırlamanı istedim.
Ama sen sadece bir kap kalmak istedin…
Ben ise sonsuzluğu paylaşmak.”


 

Ve böylece...

Okyanus akmaya devam etti.
Kova ise durdu.
Ama ikisi de birbirini unutmadı.

Çünkü bazen,
en büyük aşk, yaşanmadan kalır.
Ve sadece derinlik bilen bir kalp,
taşmayı seçmeyenleri affedip yoluna devam eder.



Yorumlar

Popüler Yayınlar